SÖZCÜK TÜRLERİ
Sözcükler
tür bakımından iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır:
a.
İsim Soylu Sözcükler :
İsim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç ünlem (bazı kaynaklarda Edat
Soylu Sözcükler : Edat, bağlaç, ünlem şeklindedir)
b.
Fiiller
İSİM
SOYLU SÖZCÜKLER
I -İSİM (AD)
Varlıkları,
kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle, karşıladıkları kavram ve
nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bunlar daima birbirlerini
çağrıştırır. Örneğin “kitap” sözü aklımızda hemen varlık olarak “kitap”
nesnesini canlandırır. Ya da bir kitabı gördüğümüzde
zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin
bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz. Örneğin “dert” dendiğinde aklımızda bir
nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde
belirir.
İsim
değişik yönlerden incelenir.
·
Varlıklara Verilişlerine Göre:
a. Cins İsmi :
Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir. Bu varlıkların benzerleri etrafta
çoktur: ağaç, top, kitap vs.
b. Özel İsim :
Tek olan, tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir.
Yer adları
(Samsun, Uludağ...)
Kişi adları
(Ahmet, Mustafa...)
Ülke adları
(Pakistan, Şili)
Kitap, dergi, gazete adları (Yaban, Tanin...)
Kurum adları
(Marmara Üniversitesi, Kızılay)
Dil adları
(Türkçe, İngilizce...)
Din ve mezhep adları (İslamiyet, Ortodoks...)
Hayvanlara verilen adlar (Boncuk, Tekir...)
***Bir isim, her zaman cins ismi olmayacağı gibi her zaman özel isim
de olmaz.
“Mevsimlerden
baharı severim.” derken “bahar” cins ismidir. Ancak;
“Bugün
Bahar sınıfta yoktu.” cümlesinde bu isim bir kişi adı olmuş ve özel isim haline
gelmiş. Elbette bunun tersi de olabilir.
“Uzaydan
Dünya’nın resmini çekmişler.”
cümlesinde
“Dünya” özel bir isimdir. Çünkü bir gezegeni karşılar. Ancak;
“Dün,
seni, dünyayı dolaştım, bulamadım.” cümlesinde “dünya” çok yer gezmek anlamında
mecaz bir anlama gelmiş ve cins ismi olmuştur.
Not : Özel isimlerin
baş harfleri daima büyük harfle yazılır.
·
Karşıladığı Varlığın Sayısına Göre:
a. Tekil İsim :
Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlerdir: Kalem, silgi, ev...
b. Çoğul İsim :
Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. İsimlere (-ler,
-lar) eki getirilerek yapılır: Ağaçlar, evler,
kitaplar...
c. Topluluk İsmi :
Çoğul eki almadan birçok varlığı karşılayan isimlerdir: Toplum, halk, millet,
ordu, bölük, sürü...
Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir.
Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur. Örneğin “Dünya milletlerinin
yakınlaşması gerekir.” derken kendi içinde bir grup oluşturan “millet” sözüyle
birden fazla grup anlatılmış olur.
İsimleri
ayrıca somut ve
soyut oluşlarına göre de gruplandırabiliriz. Somut anlamlı olan
“masa” sözcüğünün somut; soyut anlamlı olan “neşe” sözcüğünün soyut isimdir.
İSİM ÇEKİM EKLERİ
İsim
soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir.
a.
Çokluk eki
b.
Hal ekleri
c.
Eşitlik eki
d.
İyelik eki
e.
İlgi eki
A. ÇOKLUK EKİ
Asıl
işlevi isimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirmektir.
Kalemler
, çantalar , defterler alındı.
B. HAL EKLERİ
İsim
soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diğer
sözcüklerle ilgilerini sağlayan eklerdir. Bunları şu şekilde inceleyebiliriz.
1. - i hal eki (yükleme hali)
“Ev
- i gördüm.”
“Odun
- u yardım.” cümlelerinde kullanılan eklerdir. Fiilin neyi etkilediğini
gösterir. Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir.
2. - e hal eki (yönelme hali)
“Eve
gitti.” cümlesinde yer bildirir.
“Yaza
gelecekler.” cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar.
“Beş
bin liraya aldım.” cümlesinde miktar bildirerek zarf yapar.
“Başbaşa resim çektirmişler.” cümlesinde durum bildirerek
zarf yapmış.
Bu
ek “ben” ve “sen” şahıs zamirlerine geldiğinde, zamirlerin yapısını değiştirir
ve onları “bana”, “sana” şekline çevirir.
Bu
eki,
“Haberi
duyunca koşa koşa olay yerine geldi.”
“Elindeki
taşları oraya buraya rastgele atıyordu.”
“Saat
üçü beş geçe istasyonda buluşacağız.” cümlelerinde altı çizili eklerle
karıştırmayalım. “-e” hal eki fiillerin kök ya da
gövdelerine eklenmez.
3. - de hal eki (bulunma hali)
“Evde
bekliyor.” cümlesinde yer bildirir.
“Ayakta
bekliyor.” cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış.
“3'te
gelecek.” cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış.
“Onlar
gözde insanlar.” cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmiş ve sıfat
yapmış. Elbette bu durumda yapım eki olmuş.
“Buralarda
saz boyunda otlar biter.” cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamış.
4. - den hali (çıkma durumu)
“Evden
çıktı.” cümlesinde yer bildirmiş.
“Akşamdan
gidelim.” cümlesinde zaman bildirmiş.
“Sıradan
insanlardı onlar.” cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirerek sıfat
yapmış ve yapım eki olmuş.
“Senden
iyi arkadaş bulamam.” cümlesinde karşılaştırma bildirmiş.
“Sıkıntıdan
tırnaklarını yerdi.” cümlesinde neden bildirmiş.
“Her
taraf kağıttan uçaklarla doluydu.” cümlesinde bir şeyin neyden yapıldığını
göstermiş.
“Birden
ayağa fırladı.” cümlesinde durum bildirmiş. Bu tür örnekler çoğaltılabilir.
Önemli olan, eklerin cümle içindeki anlamını kavramaktır.
C. EŞİTLİK EKİ
İsim
soylu sözcüklere gelip onlara değişik anlamlar katan ve anlama bağlı olarak
onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca
(-çe, -ça) ekleridir.
Böyle
çocukça davranmamalısın. (benzerlik)
Sınıfça
geziye gittik. (topluluk)
Kiloca
o daha şişmandı. (karşılaştırma)
Bence
bu kazak daha güzel. (kanaat)
Çocuğu
iyice dövmüşler. (pekiştirme)
Onca
işim arasında seni mi düşüneyim? (derecelendirme)
Bu
ve buna benzer anlamlar katan eşitlik eki ayrıca sözcüğün görevini de değiştirir.
Birinci cümledeki “çocukça” sözü zarftır. Ancak bu sözcük eşitlik eki almadan
çocuk ismini karşılar. Ek alınca türü değişmiştir.
D. İYELİK EKİ
Eklendiği
ismin bir şahsa ya da nesneye ait olduğunu gösteren
ektir. Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya
da söz öbeğine bağlayarak bildirir. Altı şahsa göre çekimlenir.
defter
- im |
silgi
- m |
defter
- in |
silgi
- n |
defter
- i |
silgi
- si |
defter
- imiz |
silgi
- miz |
defter
- iniz |
silgi
- niz |
defter
- leri |
silgi
- leri |
İki
ayrı sözcük üzerinde gösterdiğimiz ekler iyelik ekleridir. Görüldüğü gibi
eklendiği isimlerin kime ait olduğunu bildiriyorlar.
İyelik
eklerinin değişik işlevleri vardır. Bunlardan önemli olanları açıklayalım.
Bazı
öğrenciler gelmedi.
Bazıları
gelmedi.
Burası
çok sıcak.
Güzelim
memleketi ne hale getirdiler.
O
canım ağaçları kesmişler.
İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir.
Kitab - ı geri verdim.
Kitab - ı çok değerlidir onun.
cümlelerinde
altı çizili eklerin şekil olarak aynı olduklarını görüyoruz. Bunlardan
hangisinin iyelik eki olduğunu hangisinin olmadığını anlamak için sözcüğe
“kimin” sorusunu soralım. İyelik ekleri aitlik bildirdiğinden bu soruya cevap
verecektir. Buna göre “Kimin kitabı?” diye sorduğumuzda ikinci cümlenin cevap
verdiğini ve “Onun kitabı kayboldu.” şeklinde söylenebildiğini görüyoruz.
Öyleyse “- ı” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldı?”
sorusuna cevap verdiğinden “-i” hal eki olarak kullanılmıştır.
Öğretmenim
beni severdi.
Öğretmenim
artık ben de.
cümlelerinde
de benzer ekleri görüyoruz. Hangisinin iyelik eki olduğunu aynı yöntemle
bulalım. “Kimin öğretmeni?” sorusuna sadece birinci cümle cevap verir ve “Benim
öğretmenim.” şeklinde söylenebilir. İkinci cümle ise öğretmen isminin ait
olduğu kişiyi bildirmez. Bu cümleyi ancak “Ben öğretmenim.” şeklinde
söyleyebiliriz; aitlik değil oluş bildirir.
E. TAMLAYAN EKİ
İyelik
ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir. Eklendiği isme ait olan başka
bir sözün varlığını gösterir. Bağlı olduğu isim ilgi ekli isimden sonra gelir.
Ben
- im
kitabım |
Sen
- in
kitabın |
O
- nun kitabı |
Biz
- im
kitabımız |
Siz
- in
kitabınız |
Onlar
-ın kitapları |
zamirlerde
bulunan ve ayrı olarak gösterdiğimiz ekler ilgi ekleridir. İlgi ekli zamire ait
olan “kitap” isminin ise iyelik eki aldığını görürüz. O yüzden bir sözcükte
ilgi eki varsa, bu eke bağlı, iyelik ekli bir sözcük, gizli ya
da açık, mutlaka vardır.
İSİM TAMLAMALARI
Bir ismin aitlik ilgisi
bakımından daha belirli hale gelmesi için başka bir isim tarafından
tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine denir.
“... camı kırıldı.” cümlesine
baktığımızda aklımıza hemen “Neyin camı?” sorusu geliyor. Demek ki bu cümlede
camın nereye ait olduğu belli değil.
Bu cümleyi,
“Arabanın camı kırıldı.”
şeklinde söylersek aitlik ilgisi tamamlanmış olur. Bu şekilde oluşan söz
öbeğine de isim tamlaması denir. İsim tamlamasında birinci isme “tamlayan”,
ikinci isme “tamlanan” adı verilir.
İsim tamlamaları dört grupta
incelenir.
1. Belirtili isim
Tamlaması
Tamlayanın ilgi, tamlananın
iyelik eki aldığı tamlamalardır. Bu tür tamlamalarda son derece kuvvetli bir
aitlik ilgisi vardır.
“Çiçeklerin kokusu etrafa yayıldı.”
cümlesinde altı çizili söz
öbeği bir belirtili isim tamlamasıdır.
“Öğrencilerden ikisi burada
beklesin, diğerleri bizimle gelsin.” cümlesinde “öğrencilerden ikisi” sözü
belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu “öğrencilerin ikisi” biçiminde de
söyleyebiliriz.
“Ağaçların yaprakları,
dalları, gövdesi öyle görkemliydi ki....”
cümlesinde “ağaçların”
tamlayan; “yaprakları, dalları, gövdesi” tamlanandır.
“Kırların, çiçeklerin,
kuşların, böceklerin neşesi hepimizi coşturmuştu.” cümlesinde “kırların,
çiçeklerin, kuşların, böceklerin” tamlayan; “neşesi” tamlanandır.
Bu tür tamlamalar belirtili
isim tamlaması sayılır.
2. Belirtisiz İsim
Tamlaması
Tamlayanın ilgi eki almayıp
tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır. Bu tür tamlamalarda bir ismin başka
bir isme aitliğinden çok bir nesne ya da kavram ismi
oluşturmak esastır.
“Ayakkabının bağını alabilir
miyim?”
cümlesindeki “ayakkabının
bağı” tamlaması belirtilidir ve belli bir ayakkabıya ait olan bir bağdan söz
etmektedir. Biz bu tamlamayı “ayakkabı bağı” şeklinde söylersek yani “- nın” ekini kaldırırsak tamlama belirtisiz olur. Bu durumda
belli bir ayakkabıya ait olan bir bağdan değil de bir bağ türünden söz
edilmiştir. Bu özelliğinden dolayı tamlayanla tamlanan arasına başka bir öğe
giremez.
3. Takısız İsim
Tamlaması
Takısız isim tamlamalarında
tamlayan ilgi eki almadığı gibi tamlanan da iyelik eki almaz. Bunlar
anlamlarına göre iki gruba ayrılır.
a. Bir şeyin neyden
yapıldığını gösterir.
“Demir kapı gıcırdayarak
örtüldü.”
cümlesindeki “demir kapı”
sözü kapının demirden yapıldığını gösterir. “Porselen vazo”, “taş duvar”,
“çelik kasa” tamlamaları da bunlara örnektir.
b. Bir şeyin neye benzediğini
bildirir.
“Menekşe gözlere bayıldım.”
sözünde “Menekşe gözler” buna örnektir ve “gözün menekşeye benzediğini”
bildirir. Aslında “menekşe” bir çiçek ismidir, burada da bir çiçek olma
özelliğini kaybetmemiştir. Aşağıdaki tamlamalar da buna benzer.
“Aslan askerler geldi.”
“Gül yanağa vuruldum.”
4. Zincirleme İsim
Tamlaması
Tamlayanın, tamlananın veya
her ikisinin kendi içinde başka bir isim tamlaması olduğu söz öbekleridir.
“Macera romanlarının okuyucusu çoktur.” cümlesinde “macera romanları”
belirtisiz isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya “-nın”
ilgi eki eklenmiş ve tamlama “okuyucusu” tamlananına bağlanmış. Böylece iki
tamlama iç içe girmiş ve zincirleme isim tamlaması olmuştur.
II- SIFAT (ÖNAD)
İsimleri
niteleyen ya da belirten sözcüklerdir.
Sıfatlar
ancak varlıklarla ortaya çıkar. Bu nedenle tek başlarına kullanılamaz. Sıfat
olarak kullanılan çoğu sözcük bazen bir kavramın karşılığıdır. Örneğin “mavi”,
bir renk ismidir, “iki”, bir sayı ismidir. Ancak bu sözcükler isimlerin
özelliklerini bildirecek duruma gelirse sıfat olur. Yani;
“Mavi
gözlerine bayıldım.” cümlesinde “mavi” göz isminin rengini bildirdiğinden
sıfattır. Ya da “iki” sözü; “İki kalemi vardı.”
cümlesinde kalemlerin sayısını bildirdiğinden sıfat olmuştur.
Ancak
sıfatın mutlaka isimden önce gelmesi gerekmez. Bazen bir ismin niteliğini bildirmesine
rağmen isimden önce gelmediği de olur.
“Elinde
güzel bir çiçek vardı.” cümlesinde “güzel” sözü isimden önce gelerek onun
sıfatı olmuş. Biz aynı cümleyi;
“Elindeki
çiçek güzeldi.” diye de söyleyebiliriz. Bu durumda “güzel” sözü yine çiçeğin
bir niteliğini bildirir. Öyleyse yine sıfat görevindedir.
a. Niteleme sıfatları
Varlıkların
yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır. Bunlar varlığın nasıl olduğunu
bildirir ve isme sorulan “nasıl” sorusuna cevap verir.
“Kurumuş
yapraklar yere döküldü.” cümlesindeki altı çizili sözcük, yaprağın nasıl
olduğunu yani niteliğini bildiriyor. İsme “Nasıl yapraklar?” diye sorarsak
cevap olarak “kurumuş” sözünün geldiğini görürüz.
b. Belirtme sıfatları
Varlıkların
diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır.
Kendi arasında dört gruba ayrılır.
1-İşaret Sıfatı: Varlıkların
bulunduğu yerleri gösteren sıfatlardır. Söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye
uzaklığına göre değişir.
“Bu evi biz aldık.” cümlesinde
evin yakın olduğu;
“Şu evi biz aldık.” cümlesinde
biraz uzak;
“O evi biz aldık.” cümlesinde
çok uzak ya da, sözü edilen bir evin olduğu
anlaşılır. Bu cümlelerde altı çizili sözcükler işaret sıfatıdır. Bu tür
sıfatlar isme “hangi” sorusunun sorulmasıyla bulunur. “Hangi ev?”, “ “Bu ev”
gibi...
Bazı
işaret sıfatları ise yer bildirir. Bunlar çoğu zaman “-ki” ekini alarak
kullanılır.
Buradaki evi biz aldık.
Şuradaki evi biz aldık.
Oradaki evi biz aldık.
cümlelerinde
bulunan altı çizili sözcükler yer bildiren işaret sıfatlarıdır. Bunların
dışında; öteki sokak, beriki ağaç gibi yer bildiren sıfatlar da vardır.
2-Sayı Sıfatları :
İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlardır. Birkaç türü vardır.
Sınıfta
yedi öğrenci vardı.
Asıl sayı sıfatı
Yedinci
öğrenci
gelsin.
Sıra Sayı sıfatı
Yedişer
kişi
geldi.
Üleştirme
Sayı Sıfatı
Yedi
de bir ihtimal
var.
Kesir Sayı Sıfatı
Çeyrek
ekmek
aldı.
Kesir
Sayı Sıfatı
Bunların
dışında bazı kaynakların topluluk sayı
sıfatı diye adlandırdığı, ikiz çocuk gibi
sıfatlar da vardır.
Belgisiz Sıfat :
İsimlerin nicelik yönüyle belirsizliklerini ifade eden sıfatlardır.
Bazı konularda bilgisi yoktur.
Birtakım yanlış fikirleri vardı.
Hiçbir öğrenci gelmemişti.
Bütün kitapları aldı.
Her yer tertemizdi.
Bir
gün bu
iyiliğinizi ödeyeceğim.
cümlelerinde
altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır. İsimleri sayıca az çok belli
etmişler ancak tam bir özellik bildirmemişlerdir.
Soru Sıfatı : İsimlerin niteliğini,
herhangi bir özelliğini soran sıfatlardır. Bu sözcüklerin yerine konan
sözcükler de sıfattır.
Nasıl
filmleri
seversin?
Kaçar lira ayırmamız
gerekiyor?
Hangi
soruyu
çözemedi?
ADLAŞMIŞ SIFAT
Bazen
kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin
vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine
geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir. Adlaşmış sıfatlar
niteleme sıfatlarıyla yapılır.
“Korkak insanların kendine güveni
yoktur.”
cümlesinde
niteleme sıfatı olan “Korkak” sözcüğü,
“Korkakların kendine güveni yoktur.”
cümlesinde
“insanlar” isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.
Adlaşmış
sıfat olan sözcükten sonra bir isim gelirse, anlam karışıklığını önlemek için
iki sözcük arasına virgül (,) konur.
İhtiyar, adamlara şöyle bir baktı.
İhtiyar adamlara şöyle bir baktı.
Not : Sıfatla, onun nitelediği isim arasına hiçbir noktalama işareti
konmaz.
SIFAT TAMLAMASI
Bir ismin, bir veya daha
fazla sıfat tarafından nitelendiği ya da belirtildiği
söz öbeklerine denir. Tamlamada sıfat daima isimden önce gelir.
“Yeşil gözleri beni derinden etkiledi.”
cümlesinde “göz” isim, “yeşil” sıfattır.
“O tatlı, yeşil gözler beni
derinden etkiledi.” şeklinde söylersek , bu durumda "göz” isminin, “o”,
“tatlı”, “yeşil” sıfatları tarafından belirtildiğini ve nitelendiğini görürüz.
Sıfat Grubu
(Bileşik Sıfat)
Sıfat görevinde bulunan söz
öbeği kendi içinde isim tamlaması, sıfat tamlaması, ikileme, pekiştirilmiş
sıfat, derecelendirilmiş sıfat gibi özellikler taşıyorsa, bu sıfata “bileşik
sıfat” ya da “sıfat grubu” denir.
“Uzun boylu bir öğrenci seni sordu.”
cümlesinde altı çizili söz
“öğrenci” isminin sıfatıdır. Bu sıfatı incelediğimizde “uzun boy” sıfat
tamlamasına “- lu” eki getirilerek yeni bir sıfat
oluşturulduğunu görürüz. Buna bileşik sıfat denir.
Bazen bu tür bileşik
sıfatlarda isimle sıfatın yeri değiştirilip isme bir iyelik eki eklenir. Bu
durumda sıfat “boyu uzun” biçiminde söylenir. Buna iyelik ekli sıfat grubu
denir.
“El işi örtüyü masaya
serdiler.”
cümlesinde “el işi” tamlaması
belirtisiz bir isim tamlamasıdır ve “örtü” isminin sıfatı olarak kullanılmıştır.
Bu da bileşik sıfattır.
Aşağıdaki altı çizili sözler
de bileşik sıfat sayılır.
“Çok çalışkan bir kadındır o.”
“Güzel mi güzel bir şiir yazmış.”
“İrili ufaklı evler dağın yamacına
dizilmişti.”
“Roman
daha etkili bir türdür.”
SIFATLARDA KÜÇÜLTME
Sıfatlar
–cik, -cek, -si, msı, -mtrak ve –rak eklerini alarak “azalma, küçülme” bazen de “okşama,
acıma” anlamı kazanır. Azaltma ya da küçültme
göreviyle kullanılan bu ekler nesnenin niteliklerinin azaldığını(küçüldüğünü)
gösterir.
Küçükcük >>küçücük (araba)
Ufakcık >> ufacık (elbise)
Daracık(yol)
Büyükçe(bina)
Zengince
(biri)
Çocuksu(yüz)
Mavimsi(örtü)
Yeşilimtrak(koltuk)
PEKİŞTİME SIFATLARI
Çoğunlukla
niteleme sıfatlarının- niteledikleri nesnenin anlamını güçlendirmek amacıyla-
pekiştirilerek kullanılmasıyla oluşan sıfatlardır.
Pekiştirme
işi şöyle yapılır. Sıfat olan kelimenin ilk sesli harfine kadar olan kısım
alınır. Bu kısma “m, p, r, s” seslerinden uygun olanı eklenir. Elde edilen bu
kısım bir önek olarak sıfatın başına getirilir.
Yeşil(ova)
>> yemyeşil (ova)
Düz
>> dümdüz
Temiz
>> tertemiz
Kırmızı
>> kıpkırmızı
III- ZAMİR (ADIL)
İsim
olmadıkları halde isim gibi kullanılan bu sözcüklere zamir diyoruz. Cümle
içinde zamirin karşıladığı isim ya da söz öbeği
bilinmiyorsa, cümle belirsiz bir anlam taşır.
Zamirler
değişik bölümlere ayrılır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1.
Şahıs(kişi) zamirleri
2.
Dönüşlülük zamiri
3.
İşaret zamirleri
4.
Belgisiz zamirler
5.
Soru zamirleri
1. Şahıs (kişi) Zamirleri
Şahıs
isimlerinin yerine geçen zamirlerdir. Dilimizde altı şahıs olduğuna göre altı
tane şahıs zamiri var demektir.
Ben biliyorum.
Sen biliyorsun.
O biliyor.
Biz biliyoruz
Siz biliyorsunuz.
Onlar biliyorlar.
2. Dönüşlülük Zamiri
Bu
zamir “kendi” sözcüğüdür. Şahıs isimlerinin yerine geçebileceği
gibi hayvan isimlerinin ya da cansız varlıkların
isimlerinin yerine de geçebilir. Çoğu zaman ek alarak
kullanılır.
Kendim
Kendimiz
Kendin
Kendiniz
Kendi
Kendileri
Bu
sözcüklerdeki altı çizili ekler dönüşlülük zamirinin hangi şahsı ifade ettiğini
gösterir.
Dönüşlülük
zamirinin en önemli özelliği, diğer zamirlerle beraber kullanılabilmesidir.
Böyle durumlarda zamir, pekiştirme anlamı taşır.
“Bu
soruyu ben kendim çözdüm.”
cümlesinde
hem “ben” hem “kendim” zamirleri kullanılmış; böylece “ben” zamirinin anlamı
kuvvetlenmiş.
3. İşaret Zamirleri
İsimleri,
yerlerini işaret ederek karşılayan zamirlerdir. Bunlar işaret sıfatının
zamirleşmesiyle oluşmuştur.
Bu
geldi.
Bunlar alındı.
Şu
satıldı.
Şunlar çağırdı.
O gidecek.
Onlar beğenildi.
cümlelerinde
altı çizili sözcükler işaret zamirleridir. Burada üçüncü tekil şahıs için
kullanılan “o” zamiriyle, işaret zamiri olan “o” zamirini karıştırmayalım.
Şahıs zamirleri sadece şahıslarda kullanılır.
“O, ders
çalışıyor.” cümlesinde şahıs zamiri olan “o” sözü
“O, demirden
yapılmış.” cümlesinde insan olamayacağından işaret zamiri olmuştur.
Ancak
işaret zamirleri insanlar için de kullanılabilir.
“Bu
benim kardeşim, şu da onun arkadaşı.”
cümlesinde
altı çizili zamirler işaret zamiri oldukları halde şahıs isimlerinin yerlerine
geçmiş. Bu durumda “o” işaret zamirinin de insanı karşılayacağı düşünülebilir.
Örneğin sınıfta işaret ederek,
“Bu,
tembel; şu, biraz çalışkan; o, sınıfın en iyisi.”
dersek
“o” işaret zamiridir. Çünkü “o” şahıs zamiri sözü edilen kişinin yanımızda
olmadığı yani bizim onu görmediğimiz durumlarda kullanılır.
Bunların
dışında işaret bildiren başka zamirler de vardır. Ancak bunların yapısı biraz
farklıdır.
Burası
eskiden
boştu.
Şurası sizin ev miydi?
Orası pek hoşuma gitmedi.
Buraları bize aitti.
Şuraları temizleyin.
Oraları unuttum bile ben.
cümlelerinde
altı çizili sözcükler de işaret zamirleridir. Bunların dışında,
“Bu
kitap benim, öteki senin.”
cümlesindeki
altı çizili zamir gibi daha birkaç işaret zamiri de vardır.
4. Belgisiz Zamirler
İsimleri,
tam olarak belli olmayan bir nicelik yönünden belirten belgisiz sıfatlar,
isimler düşünce onları karşılar ve belgisiz zamir olur.
“Bazı insanlar çalışkandır.”
cümlesinde altı çizili sıfat;
“Bazıları
çalışkandır.” cümlesinde zamir olur. Çünkü “insanlar” isminin yerine geçer.
Bunu birkaç örnekte daha gösterelim.
Birçok
öğrenci
bu konuyu bilmez.
sıfat
Birçoğu
bu
konuyu bilmez.
zamir
Hiçbir
kalemi
beğenmedim.
sıfat
Hiçbirini
beğenmedim.
zamir
Birkaç
yaşlı
parkta oturuyordu.
sıfat
Birkaçı
parkta
oturuyordu.
zamir
Sıfat olarak kullanılmayan belgisiz zamirler de vardır:
Herkes
senin burada olduğunu sanıyordu.
Kimse
ben haber vermeden içeri girmesin.
Hepsi
de çok ucuz fiyata satılmış.
Bu
cümlelerdeki altı çizili sözcükler sadece zamir olarak kullanılabilir.
5. Soru Zamirleri
İsimlerin
yerlerine soru yoluyla geçen sözcüklerdir. Bu sözcüklerin yerine, sorduğu
isimler getirilebilir.
“Bu
çiçeği sana arkadaşından başka kim getirir?”
cümlesinde
altı çizili söz, çiçeği getiren kişinin isminin yerine kullanılmıştır. Bu
kişinin ismini “kim” zamirinin yerine koyabiliriz.
Çarşıdan
ne aldın?
Nerede oturuyorsunuz?
Hangisi
önce
geldi?
Kaçı bizimle gelecek?
Zamirler,
kendileri gibi ismin yerine geçen adlaşmış sıfatlarla karıştırılmamalıdır.
Bunların ikisi de ismin yerine geçiyor. Ancak
zamirler isimlerin herhangi bir niteliğini bildirmediği halde adlaşmış sıfatlar
ismi niteliğiyle beraber karşılar.
Bu kadın dün de gelmişti.
Yaşlı kadın dün de gelmişti.
Bu
cümlelerde altı çizili sözlerin ikisi de sıfattır. Birincisi işaret sıfatı,
ikincisi ise niteleme sıfatıdır. Bu sıfatların belirttiği “kadın” isimleri
cümleden çıkarılırsa,
“Bu
dün de gelmişti.”
“Yaşlı
dün de gelmişti.”
şekline
gelen cümlelerde altı çizili sözler ismin yerine geçmişlerdir. Bu sözcüklerin
anlamlarına baktığımızda “bu” sözcüğünün, yerine geçtiği
ismin niteliğini bildirmediğini, “yaşlı” sözcüğünün ise bildirdiğini görüyoruz.
Öyleyse birincisi zamir, ikincisi adlaşmış sıfattır.
IV -ZARF (BELİRTEÇ)
İsimler,
varlıkları ya da kavramları karşılar, fiiller ise
hareketleri, oluşları karşılar.Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa,
fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliğini bildiren sözcüklere
sıfat denir. Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf diyoruz.
“Güzel
bir evde oturmak istiyorum.” cümlesinde “güzel” sözcüğü “ev” isminin niteliğini
bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat
görevindedir.
Aynı
sözcük;
“Bu
ev uzaktan daha güzel görünüyordu.” cümlesinde “görünmek” fiilinin nasıl
olduğunu bildiriyor. İşte bu durumda “güzel” sözü zarftır.
Kısaca zarflar fiillerle ilgili sözcüklerdir. Bunun dışında,
sıfatın, adlaşmış sıfatın veya başka bir zarfın derecesini bildiren zarflar da
vardır.
1. Durum Zarfları
Fiilin
durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan “nasıl”
sorusuna cevap verir.
O,
hızlı koşardı. (Nasıl koşardı?)
Çok tatlı
gülümsüyor. (Nasıl gülümsüyor?)
Bu
günler zor geçecek. (Nasıl geçecek?)
cümlelerinde
altı çizili sözler durum bildiren zarflardır. Bu sözcüklerden sonra isim
gelseydi sözcükler sıfat olacaktı.
Zarfın
mutlaka fiillerden önce gelmesi şart değildir. Zarfla fiil arasına başka
sözcükler girebilir.
“Dışarıdan
kesik kesik köpek havlamaları geliyordu.”
cümlesinde
“kesik kesik” zarfıyla onun nitelediği fiil arasına
başka öğe girmiştir. Elbette bu zarfın özelliğini değiştirmez.
2. Zaman Zarfı
Fiilin
ne zaman yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan “ne zaman” sorusuna
cevap verir.
Tatilden
dün dönmüşler.
Akşama bizde toplanıyoruz.
Artık buradan gitmelisin.
cümlelerinde
altı çizili sözcükler fiilin zamanını bildirdiklerinden zarf görevindedirler.
3. Yer - Yön Zarfı
Fiilin
yöneldiği yeri bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan “nereye” sorusuna cevap
verir ve ek almaz. Bu tür zarfların sayısı bellidir.
“Yukarı
çık, ben de geliyorum.” cümlesinde, fiile “Nereye çık?” diye sorarsak, “yukarı”
cevabı gelir. Ek de olmadığına göre yer - yön zarfıdır. Eğer cümle “Yukarıya
çık.” şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı.
Aşağı
indi.
Öte gitti.
Geri geldi.
Beri geldi.
İleri
gitti.
Dışarı çıktı.
İçeri girdi.
cümlelerinde
altı çizili sözcükler yer zarflarıdır.
4. Azlık - Çokluk (Miktar) Zarfları
Zarflar
içinde çok değişik özellikler gösteren sözcüklerdir bunlar. Fiilin, sıfatın,
zarfın, adlaşmış sıfatın miktarlarını bildirebilen geniş bir kullanım alanına
sahiptir. Bu zarflar “ne kadar” sorusuna cevap verir.
“Pastadan
biraz alabilir miyim?”
cümlesinde
“alabilir miyim” fiiline “Ne kadar” sorusunu sorarsak “biraz” cevabı gelir.
İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır.
Bu
tür zarflar sıfata sorulan “ne kadar” sorusuna da cevap verebilir.
Örneğin;
“Çok
güzel bir kitaptı.” cümlesinde “kitap” isimdir. “Nasıl kitap?” diye sorarsak
“güzel” sıfatı cevap verir. “Ne kadar güzel?” diye sorarsak “çok” cevabı gelir.
İşte sıfatın derecesini bildiren “çok” sözcüğü zarftır. Çünkü burada çok olan
güzelliktir.
Bu
tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu durumda zarfa
sorulan “ne kadar” sorusuna cevap verir.
“Çok
hızlı koşuyor.” cümlesinde “koşuyor” fiildir. “Nasıl koşuyor?” diye sorarsak
“hızlı” zarfını buluruz. “Ne kadar hızlı?” diye sorduğumuzda ise “çok” cevabı
gelir. Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz.
Bunlar
adlaşmış sıfatların da derecelerini bildirebilir.
“Bu
plan en yaşlılar da göz önüne alınarak hazırlandı.”
cümlesinde
“yaşlılar” adlaşmış sıfattır. Buna “Ne kadar yaşlı?” diye sorarsak “en
yaşlılar” cevabı gelir. Yaşlıların derecesini bildiren “en” sözü zarftır.
Örnekleri çoğaltalım.
O,
bu derse pek çalışmadı. (Fiilin zarfı)
Pek sağlam bir ayakkabıya benzemiyor.
(Sıfatın zarfı)
Pek akıllısın sen de! (Adlaşmış
sıfatın zarfı)
“Ne
kadar” sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz.
“Fazla
mal göz çıkarmaz.” cümlesinde altı çizili sözcük “mal” isminin miktarını
bildirdiği için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz.
“Bu
kadar çok arabayı nasıl taşıyor bu köprü?” derken “çok” sözü “araba” isminin
sıfatı, “bu kadar” sözü de “çok” sıfatının zarfıdır.
Bazen
cümlede birden fazla zarfın veya sıfatın olması, aklımızı karıştırabilir.
“Sevimli , sarışın bir
çocuk içeri girdi.” cümlesinde “çocuk” isim, “sarışın” sıfat, “sevimli”
sıfattan önce geldiği için zarfttır, gibi bir yanlış
düşünceye kapılmayalım. Bir sözcüğün, zarfın ya da
sıfatın zarfı olması sadece “ne kadar” sorusuna cevap vermesiyle, yani derece
bildirmesiyle mümkündür. Bu cümlede ise altı çizili bütün sözcükler ismin
sıfatlarıdır.
5. Soru Zarfı
Cümlelerde
zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı. Bunların hepsi - nereye hariç
- soru zarflarıdır.
Nasıl bu kadar güzel konuşuyor?
Gittiği
yerden ne zaman dönecek?
Ne
kadar
hızlı yüzüyor?
Neden
söz vermesine rağmen gelmiyor?
Ne
gülüp duruyorsun iki saattir?
cümlelerinde
altı çizili sözcüklerin hepsi soru zarfıdır.
V -EDAT (İLGEÇ)
Kendi
başına bir anlamı olmayan, diğer söz ve söz öbekleriyle kullanıldığında anlam
kazanan, çoğu zaman eklendiği söz öbeğine sıfat, zarf gibi görevler kazandıran
sözcüklerdir. Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı
olması ancak cümle içinde kullanılmasına bağlıdır.
Edatlar, sözcük türü olarak bağlaçlara yakın olduğundan bazen onlarla
karıştırılabilir. Önce karışan edatlardan başlayarak önemli olanları
inceleyelim. Sınavlarda çıkan edat, bağlaç sorularının daha çok anlama yönelik
olduğunu da söyleyelim.
İle
Edat
olarak cümlede değişik anlamlar verecek biçimde kullanılır. Daha çok kendinden
önceki sözcüğe eklenerek “- le, - la” biçiminde
görülür.
“Seyahate
tren ile gidecekmiş.”
cümlesinde
vasıta bildirir.
“Bu
gece arkadaşlarla bizim evde toplanıyoruz.”
cümlesinde
birliktelik bildirir.
“Ona
yaptığının doğru olmadığını güzellikle anlattım.”
cümlesinde
durum bildirir.
Burada
“ile”nin edat ve bağlaç oluşu arasındaki ayrımı da
belirtelim.
Cümlede
“ile” sözünün olduğu yere "ve” sözünü koyduğumuzda anlam bozukluğu
oluyorsa “ile” edat; olmuyorsa bağlaçtır.
“Elindeki
sopayla gelene geçene vuruyordu.” cümlesini;
“Elindeki
sopa ve gelene geçene vuruyordu.”
şeklinde
söyleyemeyiz. Öyleyse buradaki “ile” edattır.
“Çantadaki
kitapla defteri masanın üzerine koydu.” cümlesini;
“Çantadaki
kitap ve defteri masanın üzerine koydu.” şeklinde söyleyebiliriz; anlamda
bozulma olmaz. Öyleyse buradaki “ile” bağlaçtır.
****Bağlaçlarla
ya da diğer sözcük türleriyle karışan başka edatlar
da vardır. Bunlar “yalnız, ancak, bir, tek” gibi edatlardır. Bu sözcükler
kullanıldıkları cümlelerde “sadece” anlamını veriyorlarsa edat; “fakat”
anlamını veriyorlarsa bağlaç görevindedirler. Bunları cümleler üzerinde
gösterelim.
“O
kadından şikayet eden yalnız sen değilsin.”
“Benim
sözümü bir sen dinlemezsin zaten.”
“Bu
odaya ancak beş kişi sığar.”
“Tek bu olay değil, daha birçok
sebep var beni kızdıran.”
cümlelerinde
altı çizili sözcükler “sadece” anlamına geldikleri için edat göreviyle
kullanılmışlardır. Aynı sözcükleri değişik görevlerde de kullanabiliriz.
“Ben
gelirim, yalnız yol parasını siz ödersiniz.”
“Söylediklerine
inanmıyorum, ancak benim yapabileceğim bir şey yok.”
cümlelerinde
altı çizili sözcükler “fakat” anlamına geldiklerinden bağlaç olarak
kullanılmışlardır.
Bunların
dışındaki edatlar:
“Buz
gibi suyu vardı bu dağların.”
“Bu
kitabı geri vermek üzere alabilirsiniz.”
“Aslında
onu tanımıyor değilim.”
“Sabaha
karşı kapı usul usul açıldı.”
“Şimdiye
dek tek bir gün bile dediğin gibi davranamadı.”
“O
günden sonra onu bir daha görmedim.”
“Senin
bu inadın yüzünden aç kalacağız.”
“Ben
oyumu senden yana kullandım.”
VI - BAĞLAÇ
Kendi
başına bir anlamı olmayan, cümlede eş görevli söz ya
da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir. Bağlaçlar
edatlardan farklı olarak cümle içinde bağladıkları sözlerin görevlerinde
herhangi bir değişme yapmazlar, cümleden çıkarıldıklarında anlamda değişme olsa
bile bozulma olmaz.
Kimi
bağlaçlar bağlayacakları sözcüklerin arasında kullanılır.
“Çiçekçiden
karanfil ve gül aldım.”
Bazı
bağlaçlar ise bağladıkları sözcük sayısınca artarak kullanılır. Cümleye değişik
anlamlar katar.
“Bana
ne kalem ne defter verdiler.” (hiçbiri)
“Bana
hem kalem hem defter verdiler.” (hepsi)
Bazı
bağlaçlar da cümleleri bağlamakla görevlidirler. Bunlar tek yüklemle
kullanılamazlar.
“Mademki
o bunu
biliyor...”
sözü
yüklemi olmasına rağmen anlamca tamamlanmış bir cümle değildir. Çünkü altı
çizili bağlaç cümlede başka bir yüklemi daha gerekli kılıyor. Yani cümle;
“Mademki
o bunu biliyor, niçin yanında konuşmuyoruz?”
şeklinde
tamamlanabilir. Aynı özelliği aşağıdaki altı çizili bağlaçlarda da görebiliriz.
“Kitabı
aldı, fakat bir daha geri vermedi.”
“Bilmiyorum,
çünkü bu konuya çalışmadım.”
“Kimse
onu dinlemiyor, oysa anlattıkları çok ilginç.”
“Gelecek,
ama davet edilmeyi bekliyor.”
“Koşarak
gara geldi, lakin tren gitmişti.”
“Yemek
çok güzeldi, üstelik tatlı da yapmışlardı.”
“Okulu
bitirdi, hatta dereceye bile girdi.”
Bazı
bağlaçlar ise bir sözcük olmaktan çıkmış, bir söz öbeği haline gelmiştir.
“Herkes
onunla alay ediyordu, ne var ki o bunu hiç önemsemiyordu.”
“Verdiği
görevi yapamayacağımı anlayınca bana yardıma geldi; ne de olsa o
halden anlayan biriydi.”
Bu
bağlaçların dışında özelliği olan, yazımı yönünden eklerle karışan bağlaçlar da
vardır. Bunların en önemlileri “de” ve “ki” bağlaçlarıdır.
“De” bağlacı
Cümlede
başka şeylerin de olduğu anlamını veren ya da çekimli
fiillerden sonra gelen “de”ler bağlaçtır. Kendinden önceki sözcükten ayrı
yazılır, kendinden sonra hiçbir ek almaz. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı
bozulmaz, ancak biraz daralır. Hal eki olan “-de” eki ise yer ve zaman
bildirir, cümleden hiçbir zaman çıkarılamaz.
“Bahçede
meyve ağaçları da vardı.”
cümlesinde
“Bahçede” sözündeki “-de” hal ekidir. Çünkü yer bildiriyor; “nerede” sorusuna
cevap veriyor. “meyve ağaçları da” sözündeki “da” bağlaçtır.
Çünkü
cümlede ağaçlardan başka şeylerin de olduğunu bildiriyor. Ayrıca,
“Bahçe
meyve ağaçları da vardı.” dediğimizde anlam bozulduğu halde, “Bahçede meyve
ağaçları vardı.” cümlesinde anlam bozulmaz.
“Size
geldim de seni bulamadım.”
“Çok
çalıştı da kazandı.”
“Ki” bağlacı
Türkçede iki tür “ki”nin olduğunu
biliyoruz. İsmin yerine geçene ve sıfat görevinde bulunana, ilgi eki denir.
Bağlaç görevinde bulunan “ki” daha çok, açıklama yapılırken kullanılır ya da çekimli fiillerden sonra gelerek cümleye değişik
anlamlar kazandırır. Daima ayrı yazılır ve kendinden sonra hiçbir ek almaz.
“Baktı
ki çalışmak zor, işi bıraktı.”
“Bildiğini
anlat ki gerçekleri görelim.”
“Üsküdar
ki en eski yerleşim yerlerindendir, hala çok sakindir.”
cümlelerinde
“ki”ler bağlaçtır.
“De”
ve “ki” bağlaçları daha çok yazım kurallarında sorulur.
“İse” bağlacı
Cümlede
daha çok karşılaştırma anlamı veren bir bağlaçtır. Bazen kendinden önceki
sözcüğe eklenerek kullanılır.
Örneğin;
“
Hediyeyi annem beğendi, babamsa hiç önemsemedi.”
cümlesinde
altı çizili ek bağlaçtır. Bu bağlacı şart anlamı veren “-se,
-sa” ekiyle karıştırmamalıyız. Şart anlamı veren ek
kendinden sonra ek aldığı halde, bağlaç, kendinden sonra hiç ek almaz. Üstelik
şart anlamı da vermez.
“Sattıkları
ev bu ev ise satın alalım.”
cümlesinde
“ise” şart anlamında olduğu için bağlaç değildir. Ancak;
“Sattıkları
bahçe güzeldi, ev ise pek işe yaramazdı.”.
cümlesindeki
“ise” bağlaçtır. Çünkü şart bildirmeyip karşılaştırma bildiriyor.
VII -ÜNLEM
Kendi
başına bir anlamı olmayan, söz içinde, sevinme, korku, özlem, kızma gibi
duyguları anlatan ya da seslenme bildiren
sözcüklerdir. Söyleyişe göre anlam değişmesine uğrar.
–
Yoo,
ona dokunma!
–
Eh, ben sana gösteririm!
–
Ah haddini bilmez!
cümlelerindeki
altı çizili sözcükler ünlemdir.