KELİMEDE
ANLAM
Kelime (sözcük)
Cümlenin anlamlı en küçük
birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan
anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı
sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen
içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.
Kelimeler de dil gibi canlı
varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar
kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu
özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan
anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı
sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler
tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde
kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık
sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.
Anlam bakımından kelimeler ve
kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:
A. ANLAM BAKIMINDAN
KELİMELER
Kelimelerin taşıdıkları
anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. TEMEL ANLAM
Kelimelerin taşıdıkları ilk
ve genel anlama temel anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır.
Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır.
Meselâ, “ağız” dendiğinde
akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.
Soğuktan
su boruları patlamış.
Ayağında
eski bir spor ayakkabı var.
Biraz
sonra toprak bir yola girdik.
Kanadı
kırık bir martı gördüm.
Soğuk
sudan boğazı şişmişti.
Yataktan
kalkarken başımı duvara çarptım.
Dün
gece erken yattım.
Sıcak
çorbayı içince rahatladım.
Dolaptan
temiz elbiselerini çıkardı.
Ahmet’in
burnu iyi koku alır.
Ağzında
yaralar oluşmuştu.
Elini
hırsla masaya vurdu.
İri
hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.
Gölün
kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.
2. YAN ANLAM
Temel anlamıyla bağlantılı
olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün temel
anlamının dışında, ancak temel anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni
anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında
genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ “göz” dendiğinde akla
ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”,
“çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla
kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, “düşmek” kelimesi
“Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu
düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü”
cümlelerinde yan anlamdadır.
Beşiktaş
sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)
Gülün
tomurcukları sabahleyin patlamış.
Uçağın
kanadı havada parçalanmış.
Başı
kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
Bu
dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
Köprünün
ayağına bomba koymuşlar.
Şişeyi
boğazına kadar doldurdu.
Kapının
kolunu kırınca babamdan azar işittim.
Benim
yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
Yokuşun
başına kadar koştuk.
Somutlaşma ve
soyutlaşma:
Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden
fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve
soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla
“geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek
soyutlaşmıştır.
Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı
olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan
kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü,
ayakkabının burnu vb..
Kelimelerin temel ve yan
anlamları gerçek anlamını oluşturur.
3. MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek
anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka
bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine
kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek
ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik
ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.
Bu
konuyu bir daha açmayacağım.
Derdim
çoktur, hangisine yanayım.
Doktora
boş gözlerle bakıyordu.
Bu
şarkıya bayılıyorum.
Tatlı
sözlerle babasının gönlünü aldı.
Yakında
savaş patlayacak.
Mecaz anlamlar, benzetme ve
ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir.
İstiare, açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır.
“Kurban
olam, kurban olam
Beşikte
yatan kuzuya” (açık istiare)
“Tekerlekler yollara bir
şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)
İlgi yoluyla yapılanlara ad
aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün,
neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki
cümleler ad aktarmasına örnektir.
Dalgalan
sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
Saçını
kestir demedim mi?
Bereket
yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.
Ayağını
çıkarmadan girebilirsin.
Bu
olaylara Ankara sessiz kalıyor.
Orhan
Veli’yi okur musun?
4. DEYİMLER
Deyim, en az iki kelimenin
kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden
biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
Bu
sözlerle gönlümü almış mı oldun?
Kendi
düşüncelerinde ayak diriyordu.
Korktuğu
başına gelmiş, arabası bozulmuştu.
Her
gördüğüne dudak büküyordu.
Senin
yaptığın pire için yorgan yakmak.
İki
genç adam boğaz boğaza geldi.
Olur
olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
Bu
şekilde anlatırsanız aklı yatar.
Matematiği
aklım almıyor..
Öğrenciler,
beni can kulağı ile dinliyordu.
Hiçbir
işte dikiş tutturamamıştı.
Bizimkinin
iyice çenesi düştü.
Göze
girmek için her şeyi yapıyor.
İşin
ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
Bu
soruya kafa yormanı istemiştim.
Çocuk
eli uzun biri, cüzdanımı almış.
Burası
çok ayak altı, şurada duralım.
Deyimlerin özellikleri:
a) Deyimler kalıplaşmış
sözlerdir.
b)
Sözcüklerin
yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler
konulamaz.
Meselâ "yüzün ak
olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
"ocağına
incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla
pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin
altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar"
denilemez,
"tüyleri
diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama
istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.
Araya
başka kelimeler girebilir:
“Başını
derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.
c) Deyimler kısa ve özlü
anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili
çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”
d) Deyimler en az iki sözcükten
oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.
1. Ya kelime öbeği ve mastar
şeklinde olurlar:
ağzı
açık, kulağı delik,
eli
uzun, kaşla göz arasında,
bulanık
suda balık avla-, dikiş tutturama-,
can
kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
pire
için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
kafayı
ye-, aklı alma-,
akıntıya
kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
bel
bağla-, çenesi düş-,
göze
gir-, dara düş-,
2.
Ya da cümle şeklinde
olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.
Yorgan
gitti, kavga bitti.
Dostlar
alışverişte görsün,
Atı
alan Üsküdar'ı geçti,
Tut
kelin perçeminden,
Dam
üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
Kızım
sana söylüyorum, gelinim sen alın.
Ben
diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
Ne
şiş yansın ne kebap.
e) Deyimler özel anlamlı
sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı
belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı
sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle
atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir
ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın
her yerindeki insan için geçerlidir.
f) Deyimlerin çoğunda kelimeler
gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı
açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta
yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o
soruyor kaç çocuğun var?
Bazı deyimler ise
anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet
yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü
kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..
g) Deyimler cümlenin öğesi
olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
Üzüntüsünden
ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
Damarıma
basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
Aslan
payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)
O,
dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)
h)
Kafiyeli
deyimler de vardır:
Ele
verir talkımı, kendi yutar salkımı
5. TERİM ANLAM
Bir bilim, sanat ya da meslek
dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin
anlamları dar ve sınırlıdır.
Örnek: "Ekvator"
kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.
“yüklem, özne, kök, zarf”,
dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri
terimleridir.
Terimler halkın söz
varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği
kazanmış kelimeler vardır.
Örnek: "Budala"
kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla
kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip
anlamında kullanıldığında terimdir.
Terimler, genellikle gerçek
anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim
anlamı yoktur.
Boğaz’ı
geçip Karadeniz’e ulaştık.
Ayağı
olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
Ağacın
kökleri çok derinde.
Üçgenin
iç açıları toplamı 180’dir.
6. ARGO ANLAM
Sadece belli bir topluluk ya
da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
Argo,
dil içinde bir dil gibidir.
Külhanbeylerinin
anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.
Argonun
varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.
Şekil
ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
Bağımsız
ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.
Dışa
dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri
kullanmadan küfredilir.
“Canına
yandığımın dünyası” gibi
aklına
tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
mektep
çocuğu: acemi, toy
zokayı
yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
yutmak:
iyice eksiksiz olarak öğrenmek
arakçı:
hırsız
bal
kabağı: aptal, beyinsiz
çakmak:
sınıfta kalmak
7. SOYUT ANLAM
Beş duyu organından biriyle
algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve
varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin
gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.
Hayal, rüya, düşünce,
menfaat, sevgi, korku, güzellik...
8. SOMUT ANLAM
Beş duyu organında biriyle
algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut
kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam
denir.
Ağaç,
taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...
Soyut
anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.
“Yazınızda
kuru bir anlatım görüyorum.”
“Adam
yıldızlara basa basa yürüyordu.”
***Bir
sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir. Bir
cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir. Örneğin;
“Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır.” cümlesindeki “açı”
sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır. Aynı sözcük “ Sen
bu sorunu hangi açıdan ele aldın?” cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan
çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir.
9. ATASÖZÜ
Yıllar önce söylenmiş, dilden
dile aktarılarak günümüze kadar gelmiş, öğüt bildiren, genel kural niteliği
taşıyan söz öbekleridir. Genellikle kesin bir yargı bildiren cümleler biçiminde
görülür.
Atasözlerinin söyleyeni belli
değildir. Sadece mecaz anlam veren atasözü olabileceği gibi, sadece gerçek ya
da hem gerçek hem mecaz anlam taşıyanlar da vardır. Örneğin; “Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır.” atasözü sadece mecaz; “Dost ile ye iç, alışveriş etme.”
sadece gerçek”; “Taşıma su ile değirmen dönmez.” hem gerçek hem mecaz anlam
verir.
10. ÖZDEYİŞ (VECİZE)
Kim tarafından söylendiği
bilinen özlü sözlerdir. Genellikle evrensel nitelikler gösterir.
“Düşünüyorum, öyleyse
varım.”Descartes
11. YANSIMA
SÖZCÜKLER
Doğada duyulan seslerin
taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir. Bu sözcüklerde ses-anlam ilişkisi
güçlüdür. Bu tür sözcükler sese dayalı olduğundan çoğu dilde benzerlik
gösterir.
Çalılıktan çıtır çıtır sesler geliyordu.
Köpek acı acı havlıyordu.
Su şırıl şırıl akıyordu.
cümlelerinde altı çizili
sözler yansımadır.
Yansıma sözcüklere benzeyen
ancak ses ilgisi bulunmadığından yansıma denmeyen sözcükler de vardır.
Güneş pırıl pırıl parlıyordu.
Işıl ışıl bir güne merhaba
dedik.
cümlelerinde altı çizili
sözler sese dayalı olmadığından yansıma değildir.
12. İKİLEME
Sözün anlamını pekiştirmek,
onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir
araya getirilmesiyle oluşan söz öbeğidir. İkilemeler yapıca ve anlamca
farklılıklar gösterir.
a. Aynı sözcüğün
tekrarıyla yapılabilir.
Usul usul sınıfı terk etti.
Koşa koşa geldi.
b. Yakın anlamlı
sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Yalan yanlış sözlerle ortalığı
karıştırdı.
Artık kimsede ar namus
kalmadı.
c. Karşıt anlamlı
sözcüklerin tekrarıyla yapılabilir.
Aşağı yukarı iki aydır kimse uğramadı
buraya.
İşin aslını er geç öğreneceğim.
d. Biri anlamlı
biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Eğri büğrü yollardan denize ulaştık.
İçeriye ufak tefek bir
adam girdi.
e. Her ikisi de
anlamsız sözcüklerle yapılabilir.
Ivır zıvır eşyaları tavan arasına
kaldırdık.
Böyle eften püften
sebeplerle oyalama beni.
f. Sözcüklerden
biri ya da her ikisine ekler getirilerek yapılabilir.
Beni baştan aşağı
şöyle bir süzdü.
Onunla başa baş
mücadele etti.
Her
ikileme cümleye değişik bir anlam katar.
Yüzüme acı acı gülümsedi.
(kuvvetlendirme)
Gideli aşağı yukarı iki
gün oldu. (ihtimal)
Ivır zıvır eşyaları atın. (değersiz)
Caddede sıra sıra
ağaçlar vardı. (çokluk)
13. AD AKTARMASI
(mecaz-ı mürsel)
Benzetme ilgisi kurmadan bir
sözün başka bir söz üzerine kullanılmasıdır. Bunda, parça söylenip bütün, genel
söylenip özel çağrıştırılabilir.
“Biz hilale şan arayan
gemicileriz.”
dizelerinde “hilal” sözü
bayrak yerine kullanılmıştır.
“Bu derste Fikret’i
okuyacağız.”
sözünde
“Fikret” sözü Fikret’in şiirleri anlamında kullanılmıştır.
Ankara,
bu konuyu düşünüyor.
Batı
ve Doğu arasında pek çok zıtlık vardır.
B. KELİMELER
ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
Yazılış ve okunuş bakımından
farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin
yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
kıymet-değer, cevap-yanıt,
sene-yıl, medeniyet-uygarlık, imkân-olanak, acele-ivedi, zelzele-deprem,
yoksul-fakir, misafir-konuk, sınav-imtihan, yöntem-metot, mesele-sorun,
fiil-eylem, kelime-sözcük, vasıta-araç...
Fakat bazı durumlarda
anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda
“kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki
kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için
aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Türkçe kelimeler arasında da
eş anlamlılık olabilir:
deprem-yer
sarsıntısı-zelzele,
kimi zaman-ara sıra-zaman
zaman-arada bir-bazen
Yazılışı ve okunuşu farklı
olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani
aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe
kelimelerdir.
göndermek-yollamak,
bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek,
söylemek-demek-konuşmak, eş-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek,
Kardeşim
sana küsmüş.
Kardeşim
sana kırılmış.
Kardeşim
sana gücenmiş.
Kardeşim
sana darılmış.
Birinci cümlede bir
"kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik,
hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü
cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.
Ben
her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)
Bu
kadar yürekten çağırma beni. (candan)
Davranışları
hiçbir zaman içtenlikli değildi. (yürekten, candan)
Yaptığı
işi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.)
Anlamca birbirinin karşıtı
olan kelimelerdir.
Siyah-beyaz, uzun-kısa,
aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı
yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı
satılmaz.
“sevinmek” karşıtı sevinmemek
değil “üzülmek”tir.
Kelimeler arasındaki
karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.
“doğru” kelimesinin zıt
anlamlısı bir cümlede “eğri” olurken, diğerinde “yanlış” olabilir.
İki kelimenin (kökeni ne
olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı
anlam özelliğini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de
gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan
anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı
olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.
Yazılışı ve okunuşu aynı
olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde
olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak
kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten
emir
Kır: 1. kırsal alan, 2.
kırmaktan emir, 3. beyaz
Yazma: 1. baş örtüsü, 2.
yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi
Ek almış kelimelerle, ek
almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler
görevce farklı ekler de olabilir:
Siyah
anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi
“Oyuncakları
olmuş çocukların kurşunlar”
“Zalimler
her saat taze fidanları kurşunlar”
Neden
kondun a bülbül kapımdaki asmaya
Ben
yarimden vazgeçmem götürseler asmaya
“hala” ve “hâlâ”, “kar” ve
“kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları
farklıdır.
.