Millî Edebiyat
Akımı
Millî Mücadele
Dönemi Türk Edebiyatı
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)
Üsküdar İdadisi'nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı (1916-17).
İkdam gazetesinde çalıştı. Yeni Mecmua'da Erenlerin Bağından yazılarını
yayımladı (1918-19). Tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kaldı.
Mütareke devrinde İkdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdığı yazı ve
öyküleriyle Kurtuluş Savaşı'na destekledi. İkdam'da Kiralık Konak (1920),
Akşam'da Nur Baba (1921) romanlarını tefrika ettirdi. 1921'de Ankara'ya
çağrıldı.
Toplumsal yapıdaki bu değişimi öykü ve romanlarında yansıtan Yakup Kadri,
hayata bakışını, bu farklılaşma durumlarının ondaki yansılarını şöyle dile
getirmektedir: "On sekiz yaşımda iken şeyda (deli) bir anarşist idim.
Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adamı yere sermek en
büyük gayemdi.
Sonradan bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın bir
ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek istedim. Otuzumda bunların
hepsinden vazgeçmiş, hiçbir şeye inanmaz olmuş ve kendimi cismani hazlara
terk etmiştim.
Fakat etin bu iltihabından ruhun başka türlü bir iltihabı ile uyandım.
Mistik bir sevda can evimi bir yangının alevi gibi sarmıştı. Bu alevle
tutuştukça hayat buluyordum. Ve ılık uzletimi (toplum hayatından
uzaklığımı) yüzleri berrak su kaynaklarını andıran hayaletlerle
dolduruyordum. İşte, millet aşkına ben bunlar arasında vasıl oldum. Ve bu
aşk yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim.
Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim. Onun için ruhum
imansız kalan cemaat gibi perişandı. Ne vakit ki Anadolu yaylalarının
maverasından (ötesinden) O'nun (Atatürk'ün) sesini duydum; Nur ile ateş,
vecd (kendinden geçme) ile humma (ateş) arasındaki farkı o vakit bildim.
Ancak bu millet mürşidinin emri altındadır ki, kısır bir ateşle beyhude
yere yanıp tutuşmaktan ve yıpratıcı ihtilaçlar içinde beyhude yere
kıvranıp durmaktan kurtuldum. Ruhum, hemen ilâhî diyebileceğim bir nizam
(düzen) içine girdi.
Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerine gezi. Garp cephesinin
bulunduğu mevkide olup bitenlere tanıklık etti. Anadolu gerçeği ile
yüzleşen Yakup Kadri; Kurtuluş Savaşı'nın yansılarını yakından gözledi.
Cumhuriyet'in kuruluşunda Mardin (1923-1931), daha sonra da Manisa
milletvekili oldu (1931-1934). 1923-25 arası Cumhuriyet ve Hakimiyet-i
Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdı. Burada iki yıl kaldı. İstanbul'da
çıkan Milliyet'te yazdı. Hüküm Gecesi romanını bu gazetede tefrika ettirdi
(1927). Sodom ve Gomore'yi yazdı (1928).
1932'de yazdığı Yaban birçok tartışmalara neden oldu. Roman, 1942'de CHP
Roman Armağanı'nda ikinciliği kazandı. Aynı yıl Vedat Nedim Tör, Şevket
Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro
dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Dergi, 1934'te kapanmak zorunda
kalınca, Tiran elçiliğine atandı. Bunu Prag (1935),
La Haye
(1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri izledi.
1961'de Kurucu Meclis üyeliğinde, 1961-1965'te de Manisa
milletvekilliğinde bulundu. Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus,
Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman; Kadro, Varlık, Hayat, Meydan gibi
gazete ve dergilerde makale, roman ve anıları yayımlanan Yakup Kadri, 13
Aralık 1974'te Ankara'da öldü.
Romanlarında, ülkenin yaklaşık yüz yılı aşkın zaman dilimini (1861-1950)
konu edindi. Toplumsal değişim sürecinin toplumun farklı kesimlerindeki
yansılarını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Tarihe tanıklıkla birlikte,
insan-toplum ilişkilerinde bu süreçte biçimlenen durumları irdeledi. Tanık
olduğu olaylar, yaşadığı ortam onun edebiyat anlayışını biçimlendirmiştir.
Fecr-i Âtî içinde 'sanat sanat içindir' anlayışından yola çıkan Yakup
Kadri, koşulların gücü içindeki değişimi de yıllar sonra şöyle dile
getirecektir: "Bu coşkunluğum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiliğim,
ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi'ne kadar, bütün ateşiyle devam
etti. Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düşman toplarının sesini ta
yatağım içinden işitmeğe başladım, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim
yaptığım mücadeleden daha mühimleri vardır. Balkan Harbi'ni daha bir sürü
millî felâketler takip etti. Ben gene 'Sanat şahsî ve muhteremdir'
diyordum. Fakat onun yanı başında, hiç değilse onun kadar 'şahsî' ve
'muhterem' şeyler olabileceğini düşünmeğe başlamıştım."
Öykü ve romanlarında dilde sadeleşme ve yeni bir edebiyat anlayışının
örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakıma değişim döneminin romancısıdır.
Romanlarında, ülkenin Batılılaşmadan Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına
değinki değişim ve dönüşüm süreçlerini konu edinir. Çözülme ve yeniden
yapılanma... Bu süreçteki insan ve toplum gerçeğine gerçekçi bir bakışla
yaklaşır. Yakup Kadri, romanlarının yapısal oluşumunu değerlendirirken,
şunları söyler: "Romanlarımın kronolojik mahiyeti benim istek veya
kararımla meydana gelmiş bir şey değildir.
Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatın heyecanını verebilmek ve canlı
tipler yaratmaktır. Bunda ne dereceye kadar muvaffak olduğumu bilmiyorum.
Roman yazarken tanıdığım kimseleri ve yaşadığım hayat safhalarını bir ham
madde olarak kullanırım. Romanlarımı uzun müddet tasarlarım. Fakat not
alıp materyal toplamak adetim değildir."
Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha
sonra millî Edebiyat cereyanına katıldı.
İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.
1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler
yazmıştır.
Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır.
Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı
gelişme ve değişmeleri işlemiştir. Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları
da konu edinmiştir.
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır.
Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla anlandırmıştır.
Titiz bir üslûpçudur.
Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban,
Ankara, Bir Sürgün, Panorama...
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı,
Vatan Yolunda...
Halide Edip Adıvar (1884-1964)
Romancı ve hikâyeci. Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve
bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır. Romanlarındaki belli başlı
konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır. Kahramanlarını
daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır.
Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir. Gözlem, tasvir ve tahlillerde
başarılıdır. Sosyal çevreye önem verir. Dili kullanmada başarılı değildir.
Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.
Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun
Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap
Mabetler
Beş
Hececiler
Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke
yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini
şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve
yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır. Hecenin bu beş şairi millî
edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi
kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir.
Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)
Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır. Bazı şiirlerinde halk şiiri
şekillerini kullanmıştır. Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî
konuları da işlemiştir.
Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz
Bir Kuştu.
Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)
Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır. Günlük hayatın
çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir. Akbaba adlı mizah
dergisini çıkarmıştır.
Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti.
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)
Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır. Buna rağmen aruzu da tamamen
terk etmemiştir. Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır.
Ferî konuları da işlemiştir.başlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat,
ölüm, kahramanlık, ihtiras. Lirik şiirleri vardır.
Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.
Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman.
Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)
Şiire aruzla başlamıştır. Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle
beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî
kahramanlıkları işlemiştir.
Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü.
Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)
“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır.
Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır. Derin bir melânkoli
ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir. Şiir, roman
ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş,
Hayalet.
Dönemin Bağımsız İsimleri
Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)
Dinî, millî şiirleriyle tanınır. Bir destan şairidir (Çanakkale
Şehitlerine). İslâmcılık akımının temsilcisidir. Şiirlerinde dinî lirizm
dikkati çeker. Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı
şiirleri vardır. Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin
ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini
savunmuştur. Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir. O, toplum
hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir. Hatta sokak aralarında konuşulan
dili bile şiirine yansıtabilmiştir. Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır.
Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar
çizmiştir. Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Nazmı nesre
yaklaştıranlardandır. Manzum hikâye şeklinde şiirleri vardır.Bu
şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır.
Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür
şiirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle
Kahvesi bu türün örnekleridir.
Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat yedi kitaptan
oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih
Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler.
Makaleleri A. Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır.
Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)
Şair ve yazar. Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak-
yeni konuları işlemiştir. Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır. Sadece Ok
şiirini heceyle yazmıştır. Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli
yerinde kullanılmasına özen göstermiştir. Parnasizmin en önemli
temsilcisidir. Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem
vermiştir. İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık,
ölüm, sonsuzluk. Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve
İstanbul'u da şiirde en çok işleyen şairdir. O tam bir İstanbul aşığıdır.
Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste
Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir.
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer.
Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair.
|