Servet-ı Fünun
şairleri tarafından batıdan alınarak edebiyatımıza kazandırılmış nazım
biçimidir.
Üç dizeli bentlerden oluşur, son bent tek
dizeden meydana gelir.
Kafiye düzeni örüşük
kafiyedir. aba bcb
cdc e
Servet-i Fünun
döneminde Fransız edebiyatından alınmıştır.
On dört mısradan oluşur.
Özellikle lirik konular işlenir.
Kafiye şeması: abab abba ccd ede
On mısralı bir nazım biçimidir. aaaa aabb bb
14. yy.da doğmuş dans şarkısıdır.
Gülünç ve acıklı olayları dile getiren şiirlerdir.
Bir çeşit manzum masaldır.
Üç uzun bir kısa bentten (sunu parçası) oluşur.
Genellikle çapraz kafiye kullanılır.
Edebiyatımızda fazla yaygın değildir.
Müstezat’ın daha özgürce kullanılmış
biçimdir. Servet-ı Fünun ve Fecr-ı
Ati şairlerince kullanılmıştır. Serbest müstezatta nazım nesre
yaklaştırılmıştır, belirli bir kafiyeleniş görülmez.
Düz yazı şiirdir. Özellikle seci (düzyazıda
iç kafiye) ve alliterasyonlarla (belirli ünsüzlerin
tekrarı) yazılır. Edebiyatımıza Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur şiirler, Mezardan
sesler) tarafından kazandırılmıştır.
Üçlük: Üç mısradan meydana gelen mazım
birimidir. Bu birim Batı etkisindeki Türk edebiyatı nazım biçimlerinde
kullanılır.
Dörtlük: Dört mısralık nazım birimidir. Daha
çok Halk edebiyatı ürünlerinde kullanılan bir nazım birimidir..
Genel anlamda ölçü ve uyak kurallarına bağlı olmayan şiirdir. Serbest şiir Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde Batı edebiyatından alınarak yeni Türk şiirine uygulanmış bir biçimdir.
Serbest şiirde dizelerin uzunluk kısalıkları, uyak, redif, uyak düzeni, nazım birimi gibi nazmın bağlayıcı unsurları önemsenmez. Hatta bu unsurlardan mümkün olduğunca kaçılır. Ama tamamen kafiyesiz ve redifsizdir de diyemeyiz.
Serbest şiirde bu şekil serbestliğinin yanı sıra içerik bakımından da bir serbestlik vardır. Nazmın belli kalıplarına uyularak yazılan/söylenen şiirlerde konularda belli ve sınırlıdır. Serbest şiirde ise konular sınırsızdır.
Bunların yanında serbest şiirin okuyucusu da serbesttir. Her şiir sever aynı şiiri aynı şekilde değerlendirmez. Kimisinin hoşlandığı şiirden kimileri hoşlanmaz. Ama nazımda (Divan şiiri, Türk halk şiiri, Âşık tarzı Türk şiiri...) beğeni ve takdir bakımından çoğunlukla bir ortaklık vardır.
Yeni Türk şiirinde şiirler işledikleri
konulara göre türlere ayrılırlar. Bu sınıflandırma da batı edebiyatından
etkilenilerek yapılmıştır.
Kahramanlık şiirleri
Epik kelimesi epope (destan) kelimesinden gelir.
Bil milletin hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen tarih ve toplum olayları ile ilgili kahramanlıkları dile getiren destansı şiirlere epik şiir denir.
Olağanüstü olaylar ve kahramanlılar dikkat çeker.
İptida Bağdat'a sefer olanda
Dalkılıç yazıldı, çıktı Genç Osman
Askerin bir ucu göründü Van'dan
Kılıcın kabzası görünmez kandan
Bağdat'ın içine girilmez yastan
Her ana doğurmaz böyle bir aslan
Kelle koltuğunda geliyor Kars'tan
Şehitlere serdar oldu Genç Osman.
Epik şiirler doğal ve yapay olarak ikiye ayrılır.
Milletlerin hayatını etkileyip derin izler bırakan tarihi olayları, kahramanlık yönü ile işleyen manzum hikâyelerdir.
Halk şairleri tarafından söylenir (anonim), daha sonra da sanatçılar tarafından derlenip yazıya aktarılır.
Oğuz Kağan-Türk; İliada
ve Odyssea-Yunan (Derleyeni Homeros); Kalevala-Fin; İgor-Rus; Ramayana ve Mahabharata-Hint; Nibelungen-Alman; Gılgamış-Sümer;
Şinto-Japon; Chanson de Roland-Fransız;
Eneid-Latin (Derleyeni Vergilius);
Yakınçağdaki milletlerin hayatlarına ait
tarih ya da toplum olaylarını anlatan şiirlerdir. Belli bir şair tarafından
kaleme alınan destanlardır.
Öfkeli Orlando-Ariosto,
İtalyan; Kurtarılmış Kudüs-Tasso, İtalyan;
Şehname-İran (Derleyeni Firdevsi); Kaybolmuş Cennet- Milton, İngiliz; Andriade-Voltaire, Fransız; Aeneis-Vergilius, Latin; Üç Şehitler Destanı-F. H. Dağlarca, Türk;
Çanakkale Şehitleri-M. Akif Ersoy, Türk; Cabbaroğlu
Mehmet Bey- Attila İlhan, Türk
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
O rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa duşmuş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın. (M. Âkif; Çanakkale Şehitlerine)
Benden selâm olsun Bolu Beyi’ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden kargı sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır (Köroğlu)
Kişisel duygularla birlikte dini ve milli duyguları işleyen, sanatçının duygularını coşkulu bir şekilde ifade ettiği şiirlerdir.
Coşkulu ve akıcıdır. İçtenlik ve feryat içerir.
İnsanda coşku, güzellik sevgisi vb. duygular uyandırır.
Lir eski Yunan’da bir saz ismidir. Eski Yunan’da şiirler bu saz eşliğinde söylenirdi. Lirik şiir de işte bu saz eşliğinde söylenen şiirlerdir.
Türk edebiyatında koşma, semai, varsağı,
ağıt, mersiye, ilâhî, münacat gibi şiirler lirik şiire örnektir.
Eski Yunan edebiyatında Sappho ve Alkaios, Divan edebiyatında Fuzuli, Baki ve Baki; Halk edebiyatında Yunus Emre, Karacaoğlan; yeni edebiyatta ise Cenap Şahabettin, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairler lirik şiirler yazmışlardır.
Geceleyin bir ses böler uykumu.
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağran bu sesin. (A. Kutsi Tecer; Nerdesin)
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana. (Ahmet Muhip Dıranas; Serenad)
Öğretici, bilgi verici şiirlerdir.
Belirli bir fikri aşılamak, anlatmak ve öğüt
vermek amacıyla yazılan öğretici nitelikli şiirlerdir
Manzum hikâyeler, hicivler, tekke şiiri ve
fabllar bu bölümde incelenebilir.
Edebiyatımızda Nâbî,
Ziya Paşa, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Ziya Gökalp bu tür şiirler yazmıştır.
Edebiyatımızda ilk didaktik şiir olarak Yusuf
Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eseri kabul edilir.
Kişilerin, toplumların, inançların aksayan,
beğenilmeyen ve istenmeyen yönlerini eleştiren şiirlerdir.
Satirik şiirde zekice, ince bir alay ve
komiklik öğesi de vardır.
Halk edebiyatında taşlama, Divan
edebiyatında ise hicviye adını alır.
Divan
edebiyatında Nef’î, Bağdatlı Ruhî, Şeyhi, Ziya Paşa,
Şair Eşref; Halk
edebiyatında Dertlî, Bayburtlu Zihnî, Develili Seyranî yer almaktadır.
“Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez.”
Tabiat, dağlar, kır hayatı ve çobanlarla
ilgili şiirlerdir.
Tabiat güzellikleri, dağlar, bunlara karşı
duyulan ilgi, çobanların hayatındaki ilgi çekici olaylar, onların maceraları ve
kır hayatı işlenir
Sade, süsten ve özentiden uzak bir dil
kullanılır.
Edebiyatımızda ilk pastoral şiiri Abdülhak Hamit Tarhan, Sahra ismiyle yazmıştır.
Kemalettin Kamu (Bingöl Çobanları), Faruk Nafız Çamlıbel (Çoban Çeşmesi), Behçet Necatigil
(Kır Şarkısı) diğer pastoral şiir yazarlarımızdır..
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi. (F. Nafiz; Çoban Çeşmesi)
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.
Bekçileri gibiyiz “eben ced” buraların,
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.
Kırlarda
buluşuruz, karımız, kızımızla. (Kemalettin Kamu; Bingöl
Çobanları)
İki bölümde incelenebilir
Kır hayatının güzelliklerini anlatan
şiirlerdir.
Birkaç çobanın karşılıklı konuşmalarını
anlatan pastoral şiirlerdir.
Acıklı ve üzüntü verici olayları işleyen
şiirlerdir.
Manzum tiyatro eserlerinde görülen şiir
örnekleridir.
Klâsik komedya ve trajedide bu tür şiir
görülür. Dolayısıyla dramatik şiir tiyatroda trajedi ve komedi olmak üzere
ikiye ayrılır.
Edebiyatımızda Namık
Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel,
Necip Fazıl bu türün başarılı isimleridir.
Hayatın acıklı yönlerini sahneye koymak, ahlâk ve erdem örneği vermek için yazılan manzum tiyatro eserleridir.
Manzum olarak yazılır.
Perde yoktur, beş bölümden oluşur.
“Üç birlik kuralı” denilen yer, zaman ve olay birliği vardır.
Konular tarihten ve mitolojiden seçilir.
Elli kişiden oluşan bir koro vardır.
Seyircinin acıma ve korku gibi duyguları coşturulur.
Kahramanlar seçkin, soylu kişilerle Tanrı ve tanrıçalardır. Toplumdaki sıradan kişilere kahraman olarak yer verilmez.
Kötü ve bayağı söz ve konuşmalar kullanılmaz.
Korkunç ve çirkin olalar sahnede gösterilmez, bu olayları haberciler aktarır.
Kahramanların yaşamında genel olarak mutlu ve güzel bir yaşamdan kötü bir duruma düşüş vardır.
Güldürme amacı güden, aynı zamanda düşündürerek hayatın gülünç yanlarını konu edinen tiyatro eserleridir.
Toplumsal çelişkilerin gülünç yanları ele alınır.
Konu yaşamdan ve günlük olaylardan seçilir.
Her seviyeden insan komedide yer alabilir.
Olaylarda, dil ve anlatımda soyluluk aranmaz.
Her türlü söz ve söyleyişe yer verilir.
Öldürme, yaralama gibi olaylar sahnede canlandırılabilir.
Üç birlik kuralına uyulur.
Genellikle beş perdedir.
19. yy.da romantik edebiyat devrinde, tragedyanın belli kurallarını kırmak amacıyla meydana getirilen tiyatro türüdür.
Başlıca özellikleri:
Zaman ve yer birliğine uyma zorunluluğu yoktur.
Hem acıklı hem de komik olaylar, hayatta olduğu gibi, bir arada bulunabilir.
Vakalar tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük hayattan alınabilir.
Kişiler her sınıf halk arasından seçilebilir.
Çirkin görülen olaylar (vurma, öldürme, yaralama gibi) dahi sahnede oluş hâlinde gösterilebilir.
Hem nazımla
hem de nesirle yazılabilir.
Gerçeğe uygunluk önemlidir.