Yirminci
yüzyılın başında ortaya çıktı. Önce resim alanında, sonra
diğer sanat dallarında ve özellikle şiirde kendini
gösteren kübizm, gerçeküstücülük yolunda basamak oldu.
Kübist sanatçılar, geçici bir anı değil, kişilerin ve
eşyanın ebedî özünü, şuuraltının gizlerini yansıtmak
istediler. Nesnelerin tabiî düzenini bozup, onları değişik
açılardan ele aldılar. Konuları bir yönüyle değil, üç
boyutuyla derinlemesine ve geometrik biçimde görmek
istediler. Bu uç boyutu sağlamak için, örneğin, çizdikleri
bir adamın, yalnız görünüşünü, duruşunu, bulunduğu yeri
değil, aynı zamanda aklından ve gönlünden geçenleri, hayal
ve arzularını, hatta günâh ve sevaplarını da aynı
kompozisyona, aynı tabloya sığdırmaya çalışırlar. Dış
gerçeği sarsıp, iç benliği yansıtmaya yöneldiler.
Kübizmin edebiyattaki amacı, anlatımı daha canlı kılmak,
bunun için de duygularla olayları karıştırarak birlikte
olduğunu kabul edilir hale getirmektir. Tabiî ki bu durum
karmakarışıklık da yaratır. Konuyu bir bütün olarak
kavramak, iç ve dış âlemi birlikte işlemek bu akımın temel
özelliğidir. Kübist şair, ressam gibi, tasvirini yapmak
istediği bir nesnenin bir yanını değil, her yanını
tanıtmak, tasvir etmek, anlatmak ister.
Kübistler, sanat ülküsünü duygudan çok, düşüncede ararlar.
Bilim yoluyla değil, sanat yoluyla sanata ulaşmak isterler.
Kübizm anlayışına göre empresyonizm, duyumların, yani
devamlılık arzetmeyen, gelip geçici şeylerin tasviridir.
Kübizm ise, sürekli olan ve değişmeyen özün tasvirine
gayret göstermektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi
eşyanın dış görünüşüyle birlikte, özünün de gösterilmesi
gerekmektedir. Sözgelimi, insanın yalnız dış görünüşü ele
alarak değerlendirirsek, onu sadece bir madde olarak
anlamak ve düşünmek olur. Halbuki, insan denilen canlı
varlık, birtakım duyguların ve fikirlerin de sahibidir.
Sanat, o varlığın bu yönlerini de göstermek
mecburiyetindedir. Yani olaylarla duyguları ayrı değil,
bir bütün olarak düşünmek gerekiyor. Konuyu bütün halinde
tutmak temel amaçtır.
1910 yıllarında, empresyonizme tepki olarak ortaya çıkan
kübizm, 1913'te edebiyat alanında kendini hissettirmiş ve
1914'ten sonra da önemini kaybetmeye başlamıştır.
Kübizmin tanınmış sanatçıları:
Paul Cezanne, Georges Seurat, Picasso, Braque, Lhite,
Leger (resim alanında), edebiyat alanında ise ilk öncüsü
Guillaume Apollinaire olmuştur. Daha sonra edebiyat
alanında Jacob, Cendrars, Cocteau da başarılı örnekler
verdiler.
Kübizme sanatçılarının gözüyle bakış:
Kübizm; esrarlı bir biçimde organik olan ne varsa hepsini
inceden inceye eleyip yerine uzak geometriyi koydu.
Kübistlerin sanatı, insana ait olmaktan çıkarışları çokluk
romantik, duygulu bir makine hayranlığı ile birleşiyor. (Aldous
Huxley)
Bizim dışımızda gerçek bir şey yoktur. Biz ancak
duygularımıza çarpan nesnelerin zihnimizde uyandırdığı
hayal hakkında kesin bilgiye sahip olabiliriz. (Albert
Gleizes)
Ey ağızlar, insan hiçbir gramercinin tanıyamayacağı yeni
bir dil istiyor. Gramer bir yazarın sanatına ne derece
yardımcı bir araç ise, geometri de plâstik sanatlar için o
derece yardımcı bir araçtır. (Guillaume Apollinaire)
"Kübist" denilen resim bize, nesnelere bakışın daha
insanî, daha gerçek şartlarının bilincine ulaşma imkânını
verdi; örneğin, çevresinde dönerek baktığmız bir nesneyi,
bir tuval üzerinde birbirini izleyen bir sıra görünüşle
gösterdi bize; bir kişinin ya da bir sahnenin
karakteristik öğelerini, bizim anımızda veya düşümüzde
gözümüzün önüne geldikleri gibi bir tek imajda
birleştirdi. (Roger Garaudy)
Şiirde noktalama şart değildir. Şiir, noktalamaya muhtaç
değildir. O, kendi kendine yeter. Virgüllere, noktalara,
soru ve ünlem işaretlerine ne lüzum var? İyi bir şair
şiirine ahenk verebildi mi yeter. Biz çirkini arıyoruz.
Eserde ayrıcalı bölgeler yoktur. En bayağı gerçekler de en
üstünleri kadar beğenilebilir. (Guillaume Apollinaire)
Kübizme örnek parçalar:
ÇOCUKLAR ve CİCİ BEYLER İÇİN
Jacob
Paris'e
Kül rengi bir at üstünde
Nevers'e
Yeşil bir at üstünde
Issioir'a
Binmiş kara bir ata
Ah! Ne güzel! Ne güzel!
Ah! Ne güzel! Ne güzel!
Tiuu!
Çan çalıyor dinle
Kızım Yvonne şerefine
Perpignan'da ölen kimdi?
Albayın yeğeni!
Epinal'de ölen kimdi?
Onbaşının eşi!
Tiuu!
Ya Paris'te babacığım
Paris'te ne veriyorsun bana
Vereceğim yaş gününde
Bir şapka fındık büyüklüğünde
Atlastan çanta bir de
Tutasın diye elinde
Al ipekten bir şemsiye
Sapı süslü püskülle
Yaldızlı bir elbise
Pabuçlar portakal renginde
Mücevherler beşibiryerde
Takasın diye pazarları
Tiuu!
Çan çalıyor dinle
Kızım Yvonne şerefine
Bu çalan çan Paris'in
Geldi vakti yatağa girmenin
Bu çalan çan Nogent'in çanı
Babanın da geldi yatma zamanı
Bu çalan çan Givet'nin
Geldi vakti yatakta kestirmenin.
Ah! Olmaz! Daha bitmedi! Söyle!
Al, bana bir de araba demirden
Toz - duman kaldıran yürürken
Arkasından önünden
Dikkat Bayanlar geçit bekçileri çekilin önümden
Geliyor Yvonne'la babacığı
Tiuu!
(Çeviren:
Engin Ertem)
KIZIL
SAÇLI DİLBER
Apollinaire
Ele güne
karşı duygu dolu bir insan olarak ortadayım
Hayatı anladım ölümü de bir ölümlü ancak benim kadar anlar
Denedim acının her türlüsünü sevinçlerini aşkın
Bazı bazı yabana atılmadı düşündüklerim
Birkaç dil bilirim
Az çok gezdim tozdum
Savaşı gördüm topçuda piyadede
Başımdan yaralandım kloroform verip yardılar
En yakın dostlarım bu Allanın belâsı kavgada gitti
Eskiden yeniden bir insan ancak benim kadar anlar
Bu savaşı bugünlük bir yana bırakalım da
Bizbize bize göre dostlar
Bir sürü giden gelenekle yenilik Buyrulukla Serüven
Kapışmasını bir hükme bağlayalım
Sizler ki ağzınızın yapısı Tanrı ağzıyla bir
Ağzınızdan her çıkan buyruk demektir
Boş görün sırasında karşılaştırınca
O buyruk dışına çıkmıyan kulları
Biz serüvenden serüvene koşanlarla
Düşman tutmayın bizi kendinize
Size geçmiş bilinmedik ülkeler bağışlamaktı meramımız
Sır çiçek sunar o ülkede her kim uzatırsa elin
O ülkede yeni yeni ateşler renk renk görülmedik
Akla imgeleme sığmaz nice bin görüntüler
Her biri gerçekleştirmeyi bekler
Meramımız erişmek o iyilik diyarına o suspus o uçsuz
bucaksız
Zaman olur eldedir zaman olur ki tekrar geçer ele
Acınsın biz durmadan gelecekle sonsuz
Sınırlarında dövüşenlere
Acınsın hata ettiklerimize günah işlediklerimize
Geldi çattı sarsıcı yaz mevsimi
Gençliğim tıpkı göçüp giden bahar
Ey güneş gelen o yakıcı Bilgelik demi
Beklediğim
O tatlı o soylu biçimle beraber
Seveyim diye ölünceye kadar
Kendine çeker beni gücüyle bir mıknatısın
Tapılası canayakın
Kızıl saçlı bir dilber
Derler saçları altın
Uzun güzel bir şavkın
Gözalan alevlerinde
Çaygülleri yana söne
Gülün gülün gene bana
Karşımda cümle âlem hele siz buralılar
Demeye dilim varmaz desem neler var
Neler var demeye kalksam izniniz çıkmaz
Gelin acıyın bana.
(Çev.:
Necati Cumalı)
Fethi Bolayır
(Edebi Bilgiler, Sönmez Yay.) |