Birinci Dünya Savaşı'ndan
sonra Alman sinemasında uygulanan bir sanat akımıdır. Bu
sanat akımı, insanların en gizli yönlerini açığa vuran
anlatım biçimidir. Sanatta, sanatın iç meselelerinden
önce, insanla ilgili yöne önem vermiştir. Hayatın dış
görünümünde çok, iç gerçeğini anlatır. XX. yüzyılın
başlarında, empresyonizme karşı bir tepki olarak kurulan
ve "dışadevrimcilik" adı da verilen bu çığır, dış alemden
gelen izlenimleri tekrar etmek yerine, iç alemde doğan
duyguları anlatmaya çalışan bir yoldur. Amaç insanın
ruhsal durumlarını anlatmaktır. İnsanın kendisi ancak
kendi heyecan ve duygularını kendi bilir. Bunun içindir
ki, ekspresyonist sanatçılar, genelde kendi içlerine
kapanıp, kendilerini gözleyen kişiler olmuştur. İç gözleme
büyük önem vermişlerdir. Bu akımın sanatçıları, bir
nesneyi somut ilişkilerinden ayırmak, onu, çıplak ve
yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak
değerlendirmek amacını güderler. Bu sanatçıların görevi,
dış alemin anlamsızlığına, ruhsuzluğuna cesur bir atılışla
bir anlam kazandırmaktır. Bu nedenle öz'ün derinliğine
inilir. Özü kavramak için, aklın kontrolüne bağlı olmadan,
özü görme yeteneğine ulaşılmalıdır. Bu sanatçılar, modern
çağın teknik gelişmeleri ve makine tepkisini,
huzursuzluğunu, umutsuzluğunu yansıtır. Bu akımın edebiyat
kolunda, çelişkilerin ruhsal durumu, bozguncu renkler,
garip biçimlerle örülmüş haykırışlar yer alır. Adeta bir
boşalmadır.
Ekspresyonizmin
tanınmış sanatçıları:
Strindberg, Joyce, Kafka,
O'Neill, Eliot en ünlü sanatçılarıdır.
Ekspresyonizme
sanatçılarının gözüyle bakış:
Çağımızdan tek bir
endişeli feryat yükseliyor; insan haykırarak ruhundan
yardım istiyor; sanat da haykırarak ruhunu yardıma
çağırıyor; işte ekspresyonizm. (Bahr)
Ekspresyonistler,
nevrozların abartılmış sözlerinde bulunan çarpıklıkları
kullanırlar. (Wylîe Sypher)
Ekspresyonizm; nesirde
olsun, nazımda olsun, huzursuz, heyecanlı, kelime
sarhoşluğuna kadar yükseltilmiş katışıksız bir söz
sanatıdır. (Liko Amar)
Ekspresyonist; düpedüz
olumludan daha akıllıdır, daha bilgilidir. Hayat aleminin
içinden, bir ok gibi uçup gittiği uçurumu bilir. (Sydow)
Ekspresyonizme örnek
parçalar:
EĞİTİM
Strindberg
Evde sert bir disiplin
hüküm sürüyordu. Yalan ve itaatsizlik acımasızcasına
cezalandırılıyordu. Küçük çocuklar, hafızalarının
zayıflığından, çok kere yalan söylerler. Kendilerine:
-Şunu yaptın mı? diye sorulur. Fakat bu hadise olalı iki
saat geçmiştir ve çocuğun bu kadar uzun hafızası yoktur.
Çocuk o hareketle alâkadar olmadığı için ona hiç dikkat
etmemiştir. İşte bunun için küçük çocuklar, bilmeksizin
yalan söyleyebilirler ve bunu hesaba katmak lâzımdır. Suç
cezalandırılmamalıdır, çünkü böyle hareket etmek yeni bir
suç işlemektir. Kötü hareketi yapan düzeltilmeli, yahut
kendi çıkarı için bir daha bir suç işlememesi kendisine
anlatılmalıdır.
ULYSSES
Joyce
Ulysses, Dublin'de geçen
bir tek günü anlatır. Eserdeki karakterler ve hadiseler
Homeros'un Odysseus'unu andırır bir şekilde bazen
dahiyane, bazen anlaşılması imkânsız bir tarzda birbirine
karıştırılmış, birbiriyle kaynaştırılmıştır. Eserdeki her
bölüm konusu ile yakından alâkadar bir üslûpla kaleme
alınmış olup her biri insan vücudundan, ilim ve sanattan
bir organ, bir sembol veya bir renk ifade eder. Ulysses
için muhtelif "rehberler", "yardımcı kitap"lar yazılmıştır
ki, bunların en mükemmeli hemen hemen kitap kadar yer
tutan Stewart Gilbert'in yazdığı rehberdir. Harry Lavin
şöyle der: "Joyce'un gerçek değeri, doğrudan doğruya
romanın o zamana kadar sahip olduğu belli yapısını,
düşünce ve dilin çerçevesini darmadağın etmeye çalışan;
edebiyatı her an patlamaya hazır realite parçaları ile
doldurmasında aranmalıdır. Bu hürriyeti elde ettikten
sonra, kaidesizlik ve perişanlık gibi görünen yepyeni
estetik kaidelere sadık olarak şuuraltını ifadeye çalıştı,
joyce isminin ifade ettiği yeniliği, bütün canlılığı,
bütün neşesi, hâsılı her şeyi ile en son haddine kadar
Ulysses'te bulmak kabildir. Bütün bu denemelerin tartılıp
değerlendirilmesinin zamanı henüz gelmedi, fakat muhakkak
olan bir şey varsa, o da; onun açtığı bu yeni çığırın
ileride daha mâkul ve muvazeneli eserlerin yazılmasına
sağlam bir zemin teşkil edeceğidir."
UFUKLARIN ÖTESİNDE
O'Neill
(Eugene O'nill'in ilk
büyük trajedisidir. Bu yapıt, yazara hem Pulitzer ödülünü
kazandırmış, hem de onun Amerikan Edebiyatının en belli
başlı oyun yazarlarından biri olmasını sağlamıştır. Bu
oyunda büyük ümitler besleyen idealist bir genç
canlandırılmaktadır.) Babasının çiftliğinin ötesinde aşkı
bulunacağına inanan çocuk, hayallerini hakikat yapmak için
bir seyahate çıkmak üzereyken birden vazgeçer, ağabeyine
âşık olduğunu zannettiği bir kızla evlenir. Bu hayatta
işlediği en büyük hatadır. Bundan sonra eserin kahramanını
işten anlamayan bedbaht bir çiftçi olarak görürüz.
Karısının bitmek tükenmek bilmeyen şikâyetleri, sevmediği
bir hayatı yaşamak nihayet onu veremden yatağa yatırır.
Sonunda da ölür. ideal bir güzellik peşinde koşan
delikanlı, insan iradesinden de üstün birtakım kuvvetlerin
tesiri altında kendini zorla felâkete sürüklemiştir.
Piyes, insan ruhunun mücadelelerinini canlı bir şekilde
anlatması bakımından çok önemlidir. O'Neill'in eserlerinin
çoğuna hâkim olan felâket havası "Ufukların ötesi"nde de
hissedilmektedir. O'Neill'in özelliklerinden biri de
tiyatro sanatına daima bir yenilik eklemeye çalışmasıdır.
Meselâ, "İmparator Jones" piyesini diğer meslektaşlarının
yaptığı gibi üç veya dört perdeye ayırmamış, hiç aralıksız
oynanan sekiz-dokuz tablo halinde takdim etmiştir. "Mourning
Becomes Elektra" (Elektra) piyesini ise aynı adı taşıyan
Yunan trajedisinden almış ve oynanış tarzını
modernleştirmiştir.
OYULMUŞ ADAMIN TÜRKÜSÜ
Eliot
Şu gözlerdi korktuğum bütün düşlerde
O bilinmez ülkesinde ölümün
Şu gözlerdi bir kez bile görünmeyen
Şu gözlerdi tâ orada bir yerde
Gün ışığımıydı kırılmış sütunlar üzerinde
Orada sallanan o küçümen ağaç
Şu gözlerdi bir kez bile görünmeyen
Bir türkü müydü rüzgarlar içinde
Bütün bilinmezliğince
daha kutlu
Kayıp geçen şu sevdalım yıldızdan
Bırakma beni yakınma
Bırakma uzak tut beni artık
O düşler ülkesine ölümün
Şimdi bürünmek geçer aklımdan gizli giysilerimi
Kuşanmak geçer o korkulu görüntüyü
Tüylü yaratıkların örtülerinden
Orada o topraklarda
Rüzgarlar gibi güzelliğe götüren
Bırakmak beni yakınına yıldım yenilgiden
Bırakma uzak tut beni artık
Bu son buluşma mıydı – değil
Ölümün ülkesidir güneşe gizlenen.
(Çev.:
Coşkun Zengin)
Fethi Bolayır
(Edebi Bilgiler, Sönmez Yay.) |